1 Ekim 2013 Salı

TÜRKİYE GÖNÜLLÜ TEŞEKKÜLLER VAKFI DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ BASIN AÇIKLAMASI

   Hükümet tarafından kamuoyuna açıklanan demokratikleşme paketinde, büyük çoğunluğun üzerinde mutabakata vardığı talep ve beklentiler olduğunu gözlemlemekteyiz. TGTV olarak destekliyoruz.
Hükümet; çözüm sürecinin önünü açacak güçlü bir hamle yapmış ve demokratikleşme sürecindeki iradesini bir kez daha ortaya koymuştur.
Bu irade Türkiye gerçekliği dikkate alındığında çok önemli ve ileri bir adımdır.
Ancak milletimiz, ülkemizin demokratikleşmesi yolunda son on yılda gelmiş olduğu nokta itibariyle özgürlüklerin daha rahat sergilenebildiği bir ortamın beklentisi içerisindedir.
Bireylerin özgürlüğüne yönelik iyileşmeden istisna bırakılan bazı meslek mensuplarının da bu özgürlüklerden önümüzdeki dönemde istifade ettirileceğini beklemekteyiz.
Ülkemizde her dinin, her mezhebin, her meşrebin, her ekolün ve her düşünce oluşumunun bir başkasına veya bir başka ferde dayatmada bulunmaksızın kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve kendi düşünceleri doğrultusunda yaşayabilecekleri, bir topluma doğru yeni demokratikleşme paketlerinin beklentisi içerisinde olduğumuzu da ifade ederiz.

Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.

22 Ağustos 2013 Perşembe

KATLİAMLARA NE ZAMAN DUR DİYECEK İNSANLIK.

22.08.2013 Tarihli TGTV SURİYE BASIN BİLDİRİSİ

Kıymetli Basın Mensubumuz
Suriye’de yaşanılan katliamla ilgili olarak aşağıda yayınladığımız basın bildirisini bilginize sunarız.



KATLİAMLARA NE ZAMAN DUR DİYECEK İNSANLIK.

Gözümüzün önünde, gözümüzün içine baka, baka insanlar katlediliyorlar. Kimi kimyasal kullanıyor, kimi gerçek mermilerle kalabalığı hedef alıyor. İnsan olduğumuzdan utanır olduk.

Dün Suriye yönetimi sarin gazı kullanarak 1300’den fazla canımızı, kardeşimizi bizden bir parçayı şehadete uğurladı. Üstelik ölenlerin çoğu çocuktu. Önceki günler Mısır firavunları gözümüzün içine baka baka binlerimizi, beş binlerimizin canına kastetti.

Bu kadar hayvan telef edilse hepimiz ayağa kalkarız, meydanları doldururuz yeter artık deriz. Neden insanlar bu kadar sessiz, dünya gücünün yettiği, gücünün yettiğini ortadan kaldırdığı cahiliye dönemini tekrar yaşıyor. Bizler bu kadar çaresiz miyiz?

Ey bayrağında Allah'tan başka ilah olmadığı yazılı olarak Suudi kralı! Neden Allah'tan başka sana makam verecekler olduğuna neden bu kadar inandın ve katliamların arkasındasın.

Ey insanlık neredesiniz. Ey Müslümanlar neredesiniz. Katliamlara şimdi dur demez isek ne zaman dur diyeceğiz.

Buradan sesleniyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi derhal Suriye’ye Müdahale kararı almalıdır. Kırmızı çizgisinin kimyasal olduğunu söyleyen ABD derhal verdiği güvenin arkasında durmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı acilen bir barış gücüne kavuşturulmalı ve çoğunluğu Müslüman topluluklarda olan olaylar için derhal devreye girmelidir.

Ey insanlar size sesleniyoruz. Kalkın ve yürüyün, hâkim güçlerinizi harekete geçirin. Bu kadar insan bu şekilde nasıl öldürülür kendi yönetimlerimiz bu konuda neden hiçbir şey yapmaz sorgulayın. Onlara insan olduğunuzu hatırlatın.
Biz insanız, biz Müslümanız, bizim kalbimiz var ve bu kadar katliama sessiz kalamayız.

Kamuoyuna saygıya arz ederiz.    

17 Ağustos 2013 Cumartesi

MISIRDAKİ DARBE VE KATLİAMIN DÜNYA SİYASETİNE OLASI SONUÇLARI

3 Temmuz Mısır darbesini destekleyen batı ve iktidarından korkan Suudi Kıralı ve Emirliklerin dünyevileşmiş kralları açısından yeni bir dönem başlıyor gibi. Batı açısından Suud’da neler olduğu veya emirliklerin karışmasının önemi yok, ancak bölge açısından önemli sonuçlar doğuracak gibi.

Mısır yüz milyona yakın nüfusunun yanı sıra tarih boyu kuzey ve doğu Afrika’da çok etkili bir nüfusa sahiptir. Bu nedenle Mısır’daki ihvan hareketi hemen hemen Afrika’nın tümünde etkilidir. Etki boyutları her bir ülkede farklı da olsa ülkeleri siyaseten etkileyecek önemli bir halk gücünü elinde bulundurmaktadır.

Mısır ihvan hareketi diğer Müslüman topluluklar içerisinde de iyi bilinir ve şiddet yanlısı olarak görülmez. Bu nedenle ihvana yapılan bir darbe tüm dünyadaki Müslümanları karşıya almayı sağlar. Mısır darbesi algılama itibariyle Afganistan, Suriye’ye, Irak’a vb. bir şekilde hakim güçlerin etkisi ile oluşmuş katliam ortamlarına benzemez. Bu darbe doğrudan Amerika tarafından planlanıp uygulanmakta ve Müslümanları şiddet yanlısı olmasalar bile şehit eden bir hareket olarak algılanır. Çeşitli volümlerde olsa bile dünya Müslümanların hepsinde içten içe bu kanaatin oluşmasını sağlar.

Suudi Kıralı ve Emirlikler kendilerine şuana kadar ciddi bir müdahale olmaması nedeniyle rahat gözükmektedirler. Ancak ihvan hareketine yapılan darbe buradaki halklarında krallarına isyan etme mertebesine daha kısa sürede geleceklerinin işaretini veriyor. Bu kendi iktidarlarından başka dertleri kalmamış olan krallıkların kısa sürede karışacağı ve orta doğuda birinci dünya savaşından sonra yaşanan kaostan daha büyük bir kaosun yaşanacağı anlamına gelmektedir. Şu anda Irak, Suriye karışık, aşağıda krallıklarda karışırsa, doğu Afrika’da, Somali’de halen bir hakim devlet yok, Sudan bölündü ve henüz sulh ve selamete ulaşılmadı. Kuzey Afrika’nın baharını ateşleyen ülkesi Tunus’ta yeni bir hareket başlatmak için halkta çok ciddi karşılığı olmayan laikler Türkiye’de olduğu gibi cılız hareketlerle kafaları karıştırıyorlar. Libya henüz sulha ulaşmadı.

Bu keşmekeş içerisinde olumlu olan bir şey var ki; o da Müslümanların güçlü olmak zorunda olduklarının ve ne olursa olsun kendi ülkelerinde hakim olmaları gerektiğinin farkına varmış olmalarıdır. Mücadele azmini kaybetmiş diğer toplumlara inat Müslümanların mücadele etme özgüveninin gelişmiş olması ve bu yeni ekibin dünya siyasetini yeniden düzenleyecek yeni bir yüzyılı başlatacak önemli dinamiklere sahip oluyor olmasıdır. Her şeye rağmen dünyada Müslümanlar için parlak bir gelecek, kendi coğrafyalarında hakim bir konum ve dünya siyasetinde etkili bir güç dengesi olma rolü çok kısa zamanda önlerinde olacak gibi gözükmektedir. Bu halkların ileri gelenleri bu günkü mücadeleyi başarı ile götürmek için dünya toplumlarının sempatisini kazanmanın yanı sıra, kendilerinin üstlenecekleri yeni güç dengesi rolünün gereklerine şimdiden hazır olma durumundadırlar.

Hiç şüphesiz Mısır halkına yapılan darbe, darbeyi destekleyenler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Darbeciler alenen ve masum insanları katletme cihetiyle yapmış oldukları hareketlere devam ettikçe destekçi ülkeler güvenlikli ülke olmaktan yavaş yavaş çıkabilir. Mısır ve etki gücü dikkate alındığında batı toplumları ve yaşadıkları yerler güvenlikli bölgeler olmaktan çıkabilir. Umarım bu aşamaya gelmeden tüm dünya toplumları ve siyasetçileri aklını başına alır ve darbeyi etkili bir manevra ile geri döndürerek kendilerine zarar verecek ve dünyayı zehirleyecek konuma getirmezler.

Bölge devletlerinin karıştırılmasına sebep olarak gösterilen İsrail için ise önemli tehlikeleri barındıran bu yeni süreç, sanıldığının aksine İsrail’i güvenlikli olmaktan çok daha uzağa taşıyabilir. Bu güne dek Filistin meselesi Filistinlilerin meselesi olarak algılanma boyutunun çokta ötesine geçmemişti. İsrail’in güvenliği adına tüm bölge halklarının rahatsız edilmesi, dönüp ateşin bu işi planlayanları vuracağı sürece doğru gittiğini göstermektedir. Bundan böyle İsrail tüm dünyada huzursuzluğun asıl kaynağı olarak algılanacak, sadece Müslüman topluluklar içerisinde değil diğer topluluklar içinde hedef tahtasına konmasına sebep olacaktır. Özellikle batı toplumlarındaki iktidarlar bundan böyle İsrail karşıtı olmaları durumunda iktidar olabileceklerdir. Bunu çok kısa zamanda görecek olduğumuzu düşünüyorum.

Elbette zalimin ve zalimlerin ömrü kısa, adilin ve adaletlilerin ömrü uzun olacaktır.

Saygılarımla,

Abdullah Ekinci

18 Ağustos 2013 Pazar

GÖNÜLLÜ TEŞEKKÜLLER MEDYA İLİŞKİLERİ

Hiç şüphesiz toplumu diğer faktörlerin yanı sıra medya en çok etkileyen unsurlardan biridir. Bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar kapital geliştirme hedeflerinin yanı sıra belirli mihrakların amaçlarını icra etmek üzere oluşturulmuş kuruluşlar olmaktadır. Ülkemizdeki medya profili daha çok batılıların kültürel dönüşüm çalışmalarının bir yansıması olarak kullanılmakta, Siyonistlerin siyasi tepkileri azaltma PİAR merkezleri olarak işlev görmektedirler. Bir kısım gönüllü teşekküllerin daha evvelden durumun farkına varması ile kurdukları medya kuruluşları ile son zamanda el değiştiren veya geliştirilen medya platformları da yetişmiş kadro sorunları ve medyada faaliyet göstermeye başlayan kişilerin toplum ilgisinden dolayı önemli ölçüde nefsileşmesi nedeniyle aslında ülkemiz kültür ve misyonunu gönülden temsil etme özelliklerinden henüz uzakta bulunmaktalar.

Özellikle televizyonlarda icra edilen programlar, diziler, filmler ve diğer yapımlar toplumumuz kültür kodlarını taşımak yerine, daha ziyade batılı, daha ziyade nefsi, daha ziyade evlilik dışı ilişkiler üzerine kurulmuş ve toplumun özünü kaybettirmeye dönük yayınlar olarak karşımız çıkmaktadır. Yöneticilerinin sağlam insanlar olması yetmiyor, yayın içerisinde bir dizi film yapımcısı yöneticilere rağmen TRT’de olduğu gibi farklı kültürel kodları ifade eden yayınlar yapabiliyor, hatta yabancıların ülkemiz siyasetine müdahalesi anlamına gelen Taksim Gezi olaylarına arka çıkabiliyor.

Ülkemizde bunu kontrol etmek üzere sistematik çalışan ne bir devlet kurumu var, ne de gönüllü teşekkül var. En çok kültürel kodlarımızla oynayan bu medya platformlarının takip edilerek müdahale mekanizmalarını çökertecek, meclisle, ilgili kuruluşlarla görüşecek ve kanuni alt yapılar dahil tüm topluma müdahale unsurlarını ortadan kaldırmak üzere mücadele edecek gönüllü kuruluşlara ihtiyaç bulunmaktadır.

TGTV bünyesinde oluşturma çalıştığımız ancak medyadan kişilerin icrada bulunmaması nedeniyle henüz işlerlik kazanmayan Temiz Medya Platformu’nun işlerlik kazanması ülkemiz kültürel geleceğine güvenle bakması açısından önem arz etmektedir. Platformun işlerlik kazanması hiç şüphesiz medya ile ilgili hizmet eden kurum, kuruluş ve gönüllü teşekkül temsilcilerinin oluşturacakları gönüllü kuruluşların TGTV ile irtibatlı olmaları ile mümkün olacaktır.
Yeni dönemde gönüllü teşekküllerimizin kendi içlerinden çokça medya ile ilgili gönüllü kuruluş tesis etmeleri zaruri yettir. Böylece Temiz Medya Platformu işlerler kazanacak ve geleceğimize hükmetmek isteyenlere fırsat vermeyecek çalışmaları üstleneceklerdir.

TGTV bünyesinde bulunan 13 adet komisyon,  4 adet platform ve 2 adet kurulun düzenli aralıklarla toplantılarını tartışma programı formatında bazı televizyon kuruluşlarında icra etmeleri zorunluluktur. Her biri ülkemizin önemli gönüllü kuruluşlarını temsil eden bu temsilcilerin her türlü olumsuzluğa rağmen kendi tabanlarında söz sahibi olmalarını bu şekilde daha da arttırabilir ve bu yetişmiş kişilerin toplumumuz üzerinde etki alanlarını ancak bu şekilde genişletebiliriz.  Gönüllü kuruluş temsilcilerinin sözcülerinin artmasını ancak böyle programlara katılmaları ile mümkün olabilir. Her birisi okuma delisi olan ve kendilerini sürekli yenileyen bu kişiler ulusal ve uluslar arası alanda ülkemizi en üst düzeyde temsil etme özelliklerine sahip olmasını istiyorsak televizyonlarda boy göstermelerinin yolunu açmak durumundayız.

Her birisi öz veriyle gece gündüz çalışan, üreten ve toplumunun değerlerine sahip çıkmak amacıyla faaliyet gösteren bu kuruluş temsilcilerinin ulusal ve uluslar arası arenada daha fazla iş görür olmaları ülkemizin geleceği için önemli bir kazanım olacaktır. Bu kişilerin yabancı dil bilgilerini geliştirmek, uluslar arası kuruluşlarda staj görmelerini sağlamak ve uluslar arası organizasyonlar icra etmelerini sağlamak ayrıca fayda sağlayacaktır.

Bu gün Mısır’da gözümüzün içine baka baka,  üstelik hastanede hizmet bekleyen kişilere saldıran binin üzerinde kardeşimizi hunharca şehit eden batılıların temsilcisi olma hüviyetiyle faaliyet gösteren bir ordu var, ancak bizlerin sesi kısık çıkmaktadır. Suriye’de yüzbinden fazla insanımızı, Irak’ta milyonun üzerinde insanımızı şehit ederken kana doymayan bu zihniyete karşı sesimizin daha gür çıkması gönüllü teşekkül temsilcilerimizin daha aktif medya kullanımı ile ancak mümkün olacaktır.

Ülkelerimizin milli yönetimler tarafından yönetiliyor olması sağlanarak teknoloji yatırımları ve üretim süreçlerinin etkinleştirilmesi çalışmaları icra edilirken, sosyal gücümüzü etkin bir şekilde yansıtacak gönüllü kuruluşlarımızın güçlü, iş görür olmasını temin etmeyi ihmal etmemeliyiz.  
Atalarımız vakıf sistemini kurarken o vakfın akarını da belirleyerek hizmetin sürekliliğini sağlamakta idiler. Ancak ülkemiz Cumhuriyete geçtikten sonra akara sahip olan bu vakıfların hemen hemen, tümü devletleştirilmiştir. Yeni kurulan vakıflarsa daha çok yeni vakıflar adı altında üye aidatlarına bağımlı halde kurulmuştur. Kültürel değerlerimize, inancımıza devlet destekli olarak sert müdahalelerin olduğu dönemde insanların gönüllü kuruluşları desteklemeleri sorun olmamaktadır. İnsanlar kendi değerlerini korumam amacıyla bu kuruluşlar etrafında birleşmekte ve tepkilerini göstermektedirler. Bu değerlere sahip çıkmanın toplumun tüm kesimleri tarafından anlaşılması ve devletin de bu değerlere sahip çıkarak geleceğini garanti edeceğini anlamasından sonra buralarda toplanan kişiler gönüllü kuruluşlara eskisi gibi kaynak ayırmamaktadırlar. Yeni dönemde kaynak ayırma konusunda Osmanlıda olduğu gibi devlet yöneticilerinin önderlik etmesi ve vakıfların kurularak, akar kaynak aktarılması sistemlerinin meşru olarak işletilmesi, zorunluluk olmuştur.

Sonuç olarak; medyadaki olumsuz yayınların toplumumuzun geleceğine hükmetmemesi için gönüllü teşekküllerimizin çoğalması, TGTV Temiz Medya Platformu’nun işlerlik kazanması, buralarda faaliyet gösteren kişilerin özelliklerinin arttırılması ve uluslar arası düzeyde hizmet verebilir konuma getirilmesi şarttır.

Saygılarımla,

Abdullah Ekinci

17 Ağustos 2013 Cumartesi

11 Ağustos 2013 Pazar

ORTA DOĞU SİYASETİNDE YENİ AÇILIMLAR…

Suriye, Irak, Ürdün, Mısır, Filistin, Arabistan vs. derken Türkiye ve İran’ın bölgesel güç olmasını istemeyen hakim güçler, mevcut durumda dezavantajlı konumda olan İran lehine politikaları desteklemekte ve güç dengesi oluşması için her türlü politik ve stratejik manevrayı yapmaktalar. Bu durumun lehine olduğunu gören İran hakim güçlerin menfaat barajına su taşımaya devam etmektedir.
Suriye’de batı ile danışıklı olarak İran direkt olarak müdahil olmakta, Hizbullah’ı etkin olarak kullanarak Türkiye siyaseti zaafa uğratılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ülke içindeki batılıların yerli işbirlikçilerinin iktidarın politikalarını zaafa uğratmak için kullanılmakta ve iktidar yalnızlaştırılarak Suriye politikasında zaafa uğratılmaya çalışılmaktadır. Açık toplum (Soros’un vakfı) üyesi olan muhalefet liderleri buradan aldıkları bilgilendirmeler ve yönlendirmelerle maalesef ülkemizin değil yabancıların bölge politikaları ile uyumlu mesajlar vermekteler.

Hizbullah Suriye meselesi gündeme gelene kadar İsrail karşısındaki direnişi ile hepimizin sempati ile baktığı örgütlerden biri idi. Ancak Suriye meselesi ortaya çıktığında gördük ki gerçekten daha sonraki aşamalarda İsrail’in politikalarına sutaşısın diye özel olarak güçlendirilmiş bir örgüt. Suriye meselesinin bu kadar uzaması ve katliamların bu denli yüksek sayıda gerçekleşmesinde Hizbullah örgütünün payı Esed’in ordularından daha yüksek olduğu açık. Buradaki tamamen İslam düşmanlığı üzerine bina edilmiş olduğu açık olan ne kadar Sünni öldürürsen o kadar iyi şiisin inanışı. Sadece din kardeşini öldürmenin sevap olması ele alındığında Şianın İslam düşmanları tarafından uydurulmuş bir proje olduğunu her aklıselim anlar. Bölge halkı profili Sünni olması hasebiyle bölgede bu güne kadar şii bir örgüt olan Hizbullah güya İran destekli olarak güçlendirilmiştir. Bu gün de kullanılmaktadır.

Arap baharı ile bölgedeki dengelerin Sünniler yani Türkiye lehine geliştiğini gören İngilizlerin son yüzyıldır uyguladıkları politika kodlarına sahip anlayış yeniden devreye girerek durumu tersine döndürme gayretindeler. Bunun için Suriye’de İran desteği kullanırken, Mısır’da Kıptileri ve Tunus’ta ise yetiştirdiklerini düşündükleri Laikleri ve Orduyu kullanmaya çalışmaktadırlar.
Suudi Krallığının tek adam siyasetine dayanmasının verdiği politika zaafiyetini ise buradaki tarafgirliğinde görmekteyiz. Kendilerini İhvan bölgede hakim olmaya başlarsa biz de iktidarımızı kaybederiz anlayışına kaptırmış olan bu köhne yapılar ellerindeki tüm maddi kaynakları zalimlere destek olarak kullanmaktadırlar. Bu destekleri Müslümanlar üzerinde derin yara oluştururken inanıyoruz ki kendi iktidarlarının süresini kısaltacaktır. Pek yakında Suud’ta da, BEA’da da samimi insanlar iktidarın zalimlerin yanında durma siyasetini cezalandıracaklardır.

‘Onların işleri; Kendi aralarında istişareyledir. Ayeti kerimesine tabii olmayan her yönetim anlayışı kendi içinde zalimlikleri barındırmaktadır. Bu zalimliklerden kurtulmanın yolu olarak bu gün adına Demokrasi denen bir yönetim anlayışı dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Dünyadaki tüm Müslüman toplumların da kendi aralarında istişare mekanizmalarını güçlendirecek bir sisteme kavuşması için hep birlikte çalışmalı ve dua etmeliyiz. O zaman göreceğiz ki her ülkede kendi kendilerini yönetebilen ve daha hızlı kalkınan topluluklara sahip olacak dünya. Dünyada siyasi yapılanma daha dengeli ve insanların daha adil bir dünyada yaşamalarına hizmet edecektir. Bu inanışı tüm dünyadaki farklı kültürlerdeki insanlara yaygınlaştırırken, devletlerin de buna ikna olması ve siyasetlerine böylece yönlendirmeleri için gereken lobi faaliyetini yürütmeliyiz.
Orta doğu siyasetinde hakim güçlerin yeni denge politikasına karşı Dışişlerinin politikalarının doğru olduğuna inanıyoruz. Ancak strateji konusunda bazı eksiklikleri tamamlamadan yeni dönemi idare etmek çok ta kolay olmayacak. Aktif denge politikasına karşı ülkemizde bazı ek önlemler almak durumunda olduğumuz aşikâr. Mevcut stratejilerle daha fazla bölgesel politikalarımızı göreceli üstünlükleri destekleyecek şekilde yürütmemiz mümkün gözükmüyor. Mevcut stratejilere ek olarak, aynı inanışa sahip olduğumuz bölge insanları ile ülkemiz insanlarının etkileşimini arttırmalıyız. Bu amaçla;

a.       Etkileşimi arttırma konusundaki faaliyetleri geliştirmek amacıyla ülkemizdeki tüm gönüllü teşekküllerin aktif olarak katılımının sağlandığı bölge insanları ile sağlıklı iletişim kurmanın önündeki engeller nelerdir, bu engelleri nasıl aşarız ve nasıl sağlıklı bir kardeşlik tesis ederiz üzerine bina edilmiş bir eğitim ve bilgilendirme programı uygulanmalıdır.
b.      Ülkemize gelen bölge insanları ile İslam kardeşliği ve misafirlik konusunun önemi işlenerek özel dostluklar gelişmesi konusunda özel gayret gösterilmelidir.
c.       Şehirlerimizin yeni bölge siyasetine göre planları yeniden gözden geçirilmeli ve Kentsel dönüşümün yoğun olarak yaşandığı bu dönemde bölgesel etkileşim stratejilerini destekleyecek özel dostluklara zemin hazırlayan şehirler inşa edilmelidir. Fransızların geniş meydanlara açılan şehirleri onların sömürge politikalarını desteklemek üzere tüm sömürge siyaseti güttükleri şehirlerde uygulanmıştır. Fransız siyasetinin bu politikası sömürmeye devam ettikleri, sözde bağımsız tüm Müslüman ülkelerde uygulanmaktadır. Osmanlılar ise şehirden önce mescit, Camii ve Külliye inşa ederek şehirleri bunun etrafında örgütlemişlerdir. Bu yapılanma ki bu gün Afrika’nın veya dünyanın neresine giderseniz gidiniz Osmanlı padişahlarına ve toplumuna bir özlem olarak bizlere muhabbet olarak yansımaktadır. Ağaoğluna Onbin dairelik projeler yaptırıp içerisine bir mescit veya cami planlamayan zihniyetle biz bu politikaları nasıl destekleyeceğiz. Acı olanı ise bu projelerin bir tarafında Emlak konut ibaresinin yer almasıdır.
d.      Bir mahalleden bir eve gelen misafirler o mahallenin ortak misafiri olarak görülürdü eskiden. Yenidünyada buna yakın ortak gönüllü teşekküller inşa edilebilir. Vakıf medeniyeti böyle bir siyaseti desteklemek için yeniden inşa edilebilir.
e.      Kültürel farklılıkları son yüzyıl içerisinde inşa edilmiş olan bu toplumların kültürel farklılıklını ortadan kaldırmak amacıyla, deniz otobüsü seferlerini arttırmalı gerekirse bir vakıf kurularak bunlara bağlanacak akarla bu gidiş gelişler ücretsiz hale getirilmelidir. Bölge insanlarının %2,5’i ülkeler arası seyahat etmeli ve yerel iletişim kurmalıdır. Her yıl evlenenlerin %2,5’uğu bölge ülkelerinden olmalıdır.
f.        TGTV öncülüğünde kurulan İDSB bağlantıları dikkate alınarak, Türk okullarının yanı sıra ortak okullar projesi başlatılmalıdır. Bölgedeki ortak okullarda Türkçe yabancı dil olarak okutulmalı ve bu okullarda ülkemiz insanları görevlendirilmelidir. Haliyle Türkçesini pekiştirmek isteyen öğrencilerin Anadolu’ya gelmeleri sağlanacaktır.
g.       Mevlana değişim programı için ayrılan kaynak arttırılmalı, gönüllü teşekküller tecrübesine sahip kişiler bu projenin başına getirilerek İslam İşbirliği Teşkilatına (İİT) üye tüm ülkelerin üniversiteleri ile ortak programlar uygulanmalıdır. Bu projeler kapsamında farklı ülkelere giden bu gençlerin İDSB tarafından özel ilişkiler geliştirecek ortamlarda kalmaları konusunda yönlendirilmesine özen gösterilmelidir. Bu öğrencilerin gönüllü teşekküllerin organize ettiği yurt ve evlerde kalmaları bu tarz sürekli ilişkileri güçlendirecektir.
h.      Ülkemiz içinde devlet kurumlarının halkıyla ortak politikalar geliştirmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Halkıyla aynı yöne bakan devlet anlayışı yaygınlaştırılmalı ve halkında buna inandırılması temin edilmelidir. Önceki dönemlerde devletin halktan koparıldığı, halkın devletten koparıldığı süreçlere son verilmeli, eski refleksle hareket eden bürokratlar acilen değiştirilmelidir. Ülkemiz insanının her bir bireyi ülkemiz politikalarının birer temsilcisi olana kadar tüm tarafların etkileşimi sağlanmalı ve bu etkileşim en üst düzeyde sürdürülmelidir.
  Saygılarımla.
Abdullah Ekinci
11.08.2013 10:18


8 Ağustos 2013 Perşembe

BAYRAM GİBİ BAYRAMLAR KÖYDE OLUYOR!...

Ramazan bayramını köyde geçirmek için Ramazanın son birkaç gününü sıla-i rahim yapmak amacıyla memlekette geçirmek için köyümüze geldik.

Oruç tutarken şehirde unutmak üzere olduğumuz komşuluğun güzelliklerini ve samimi Müslüman insanların komşuluk ilişkilerinin erdemine şahit olduk. Ramazandan manevi olarak istifade etmek isteyenlerin teravihlere katılışına, sabah namazından sonra zikir ve fikirle seher vaktini değerlendirişine şahit olduk. İftar davetleri konusunda yarışa, sahura kalkma konusunda birbirlerine yardım etmeye, diğer Müslüman beldelerdeki kardeşlerinin dertleri ile hemdert oluşlarına sadece dua ile yetinmeyip yardım ulaştırabilecekleri kuruluşlar vasıtası ile yardım etme gayretlerine şahit olduk. Burada Suriye’yi, Mısır’ı, Arakan’ı, Somali’yi, Libya’yı, Tunus’u vb. tüm İslam beldelerindeki sorunlarla ilgili, hayrın yanında şerrin karşısında bazen dua, bazen beddua ve bazen de mazluma yardım etme gayreti içinde samimi insanlara şahit olduk. Aslında toplumun erdemine ve her şeyi doğru yorumlayabildiğine şahit olduk.

Bizim köye vaktiyle Ali öğretmen diye ateist bir arkadaş atanmış. Köye ilk geldiğinde okul yönetimi birinci sınıfların sınıf öğretmenliğini vermiş. Kendisi de işleyeceği taze öğrenciler olması hasebiyle çok sevinmiş ve kendi fikrini en iyi yerleştireceği bir ortam yakaladığı var sayımıyla ilk derste çocuklara bakkaldan şeker alarak gelmiş. Çocuklara şekeri dağıtmış ve demiş ki ben size şeker dağıttım, söyleyin her yerde olan ve her şeyi yaratan Allah’ınızda dağıtsın demiş. Bunun üzerine Hafız Kadirin İsmail o sınıfta öğrenci olduğundan, kalkarak şekerin pancardan nasıl yaratıldığını ve şekerin onun vesilesi ile Allah (c.c.) tarafından kendilerine nasıl ulaştırıldığını izah etmiş. İkna edici bu açıklama karşısında Ali öğretmen ertesi gün tayinini başka bir yere isteyerek köyü terk etmiş. Köyün çocukları böyle ise burada bana ekmek yok demiş.

Arife günü köye bizim gibi dışarıdan gelen onlarca işadamı, memur, amir vb. arkadaşla karşılaştık. Kimi Iğdır’da, kimi İstanbul’da, kimi Edirne’de, kimi Mersin’de hepsi yurdun dört bir yanında hizmet etmekteler. Hatırı sayılır miktarda üniversite mezunu kişi olmuş köyde. Önceleri bir elin parmakları kadar olan üniversiteli sayısı şimdilerde yüzlerle ifade ediliyor, hatta binin üzerinde olduğunu söyleyenler bile var.

Bayramlarda öncelikle aramızdan ayrılarak amel defteri kapananlar hatırlanır ve arife gününden ziyaret edilir ki, onlarda kabirlerinde bayram etsinler. Sadaka-i cariye olarak bıraktıkları bir şey yoksa bile biz sevenleri ve hayatta olanları onların ruhunun şaad olması için Kur’an okuyup dualar ediyoruz. Burada gene yurdun dört bir tarafından gelenlerle karşılaşmak mümkün. Gerçi eskisi gibi toplu Kur’an okuma alışkanlıkları kalmamış ama, her bir mezar taşının başında üçer dörder kişi okuyor, çevresini düzeltiyor vs.

Bayramın ilk günü geçen bayramdan bu bayrama kadar ahrete irtihal etmiş dokuz kişinin evleri dolup taşıyor. Tüm komşular yanlarına aldıkları aşır okuyacak bir kişi ile öncelikle bu evleri ziyaret edip Kur’an okuyorlar. Daha evvel bu evlerde akrabaları ilk bayram kahvaltısını yaparak evi şenlendirmişler. Pek tabi bu ziyaretler sırasında köyde kimlerin gelmiş olduğunu görme fırsatı buluyor ve onlarla bayramlaşıyoruz. Kimisi ile izin süresi konusunda konuşuyor, bu süre içerisinde bir araya gelmek için sözleşiyoruz.

Bayramlar tüm akrabaları bir araya getiriyor. İnsanların ne hızla çoğaldığına ve ne hızla büyüdüklerine şahit oluyorsunuz. Ben köyden ayrılmadan düğününe katıldığım veya bayraktarlığını yapmış olduğum arkadaşlarımın, artık torun sahibi olmaya başladıkların şahit oluyorum.

 Hasılı vel kelam bayram bayram tadında icra ediliyor köyde. Bundan sonra çok mecbur kalmadıkça bayramları asla şehirde geçirmeyeceğim. Kurban bayramlarında Müslüman coğrafyada görevli olmazsam tekrar bayram için köye geleceğim. Çünkü bayramlar şehirde çok monoton ve insanın sosyal bir varlık olduğu hissinden çok uzak geçiyor. Çünkü şehirler sosyal bir insan için inşa edilmekten uzak.

Saygılarımla,
Abdullah Ekinci

09.08.2013 09:39:39

6 Ağustos 2013 Salı

Bu Gün Orucu Köyde Tuttum, Ere (Sahura) Senem Cicenin Yusuf Kaldırdı!...



Ramazan bayramı nedeniyle bu gün köye geldik. Yol yorgunluğu teravih namazından sonra uyuya kalmışız. Sahura da kalkamamışız. Ancak ışığımızın yanmadığını gören komşular sahura kalkmak için dışarı çıkmışlar, Mehmet dayı, Sarı Mehmet emmi… derken sahura kaldırmak Senem Cicenin Yusuf’a nasip oldu. Hepsi oruçlunun orucunu esenlikle tutması için yardımcı olmak için seferber olmuşlar, buradan ahret azıklarına bir parça katık katmak için yola koyulmuşlardı.

Er’de yemeğimiz, çökelik, pınarından gelmiş soğuk kalsın diye muhafazalı kaplarda korunmuş su, aharda tavukların yumurtladığı sahanda omlet yumurta, Pıngılcıhammanın özenle yapmış olduğu kef, ziyarete gelen bir komşunun getirmiş olduğu şeftali, Yeşil Fatihin evinin önünde yetiştirmiş olduğu salatalık ve pazardan alınan domates ile üzüm.
Kuşçunun horozları imsak ezanı okunmadan her zaman olduğu gibi bir dakika önce kanat çırparak ötmeye başladılar anladık ki gerçek imsak bizim buralarda ezandan bir dakika önce!... Yeme içmeyi kesip oruca niyet ettik. Sabahın o huzur veren kendine has serinliği ve saba rüzgârı köyde bir başka esiyor.
Sahurdan sonra herkes abdestini tazeleyip sabah namazın hazırlık yapıyoruz. Sabah namazının sünnetini evde eda ettikten sonra, koyuluyoruz cami yoluna. Alliş Şakir dayı kısacık boyu ile yolları arşınlarken, yanında oğlu Mustafa rahat ve uzun adımlarla arkasından ilerliyor.

Alamanyadan kesin dönmüş Ali amca cami yolunda nefeslerini kontrol edebilmek için iki yüz metre yürüyüp biraz bekleyerek camiye gidiyor. Kendi yaptırmış olduğu minareyi Allah’ım benimde senin rızan için bir eserim ve senin sedanın okunduğunu gösterdiğin için sana ne kadar hamdetsem azdır, diyerek izliyor sanki.
Camide Terzi Kemal, Gımılcık Bekir, Garasan Necati, Ümmüğün Mustafa,  …. Mehmet ve burada adını sayamadığım kişilerle bir saf tamamlanabilmekte idi. Kendine has samimi ve sevecen üslubu, aceleci okuyuşu, camiyi dolduran sesi ile imam hatimden kaldığı yeri okumakta idi.

Marangoz Mehmet kulağıma eğilerek namazdan sonra seher vaktini değerlendiriyoruz dedi. Dediği gibi namazdan sonra Camiden bir kısım cemaat ayrılmadı. Davet edildiğimden bende bulundum. Kendisi ilkokul mezunu olmasına rağmen, önce istiğfar çektirdi, daha sonra lafzai celal okuyacağımızı söyledi ve başladı anlatmaya; Allah’tan başka ilah olmadığına, ondan başkasından yardım istenmeyeceğine, rızkın ancak kendi uhdesinden verildiğine, vesileleri ilah edinmek anlamına gelen davranışlardan kaçınmak gerektiğini anlattı. Allah (c.c.) lafzını bir söyleyişleri vardı sanki yürekleri sökülecekti. “seher vakti bülbüller ne de güzel öterler, açınca tüm çiçekler hep birlikte zikrederler… “ O samimi iklimde salât-ü selam getirerek ziyafeti bitirdiler.
Cami çıkışı ortalık henüz aydınlanmış, kavaklar üzerindeki serçeler ötüşünü azaltsa da ötmeye devam etmekteler, ortamda ılık bir hava ve bu havayı taçlandıran saba rüzgarı ayrı bir huzur vermektedir.

Kendimize ait gün içi programımızı icra ederken eşim, Tosnuk Durmuş dayı şelalede iftarı birlikte açalım, Kayın birader Kuzuoluğa davet ediyor, Avkat evinde iftar etmemizi istiyor diyor. Bende bu gün tüm kardeşlerle birlikte evde iftar etmenin daha doğru olacağını söylüyorum. Sonuçta bu fikir icra ediliyor ve tüm kardeşlerle birlikte evde iftar etmek, yeğenlerin cıvıltısı arasında onlarla hem hal olmak ayrı bir keyif.

Kardeşlerimin çocuklarının hızlı büyüme trendlerine şahit olmak, onların samimi bir şekilde sübhaneke okuyuşlarını, Elham okuyuşlarını ödüllendirmekten daha büyük mutluluk ne olabilir ki. Yaramazlıklarını bastırmak için onlarla sayı sayma oyunları oynayıp dayı amca deyişlerini duymak ne güzel.

Avkat Gesteliç’in üstündeki pınarın suyunun daha lezzetli olduğunu, şelaleye gitmeden tam solda bir pınar olduğunu söylüyor ve iftar öncesi oraya giderek soğuk pınardan suyumuzu dolduruyoruz. Hakikaten çok lezzetli bir suyu olduğunu iftardan sonra anlıyoruz.

Köyde bu yıl cevizler hış gibi, meyveleri bol, bol vermiş yaradan. Üzüm asmalarında üzümler epeyce görünüyor. Bayrama kiraz kaldı mı? diye soruyorum. Yok, ağabey diyor. Kalanlar varsa da kuşlar yemiştir veya kurumuştur. Zeldarilerden bu arada yetişen cinsi kalmadı diyor. Bu yıl elmalar yeğin, her tarafta bodur elma dikmiş çiftçiler.

İftar sonrası teravih namazına gidiyoruz. Namazda camide iki buçuk saf var. Safın yarısını bizim aile dolduruyor. Cami çıkışı köyümüzün o kadim dost insanları ile tokalaşıyoruz. Hoş geldin hoş bulduk!...
Eve kadar birkaç komşu ile yol alıyoruz. Mısır’ı, Suriye’yi, … Müslümanların dertli bölgelerini soruyorlar. Kardeşlerinin acı çektiğini görmek onlara hüzün veriyor.

Batının (İngilizlerin, Amerikalıların, Alman – Fransızların) Mısırda kendi yönetimine insanların kendilerinin hâkim olmasına bir yıl bile tahammül edemediğini söylüyorum. Hâlbuki kendi ülkelerinde insanlar yöneticilerini kendileri seçmekte olduğunu söylüyor bir diğeri. Öbürü kendileri insan değil mi acaba başka insanların gözyaşından kendilerine fayda umuyorlar diyor. Köyümün yaşlanmış ama ümidini kaybetmemiş asil insanları kardeşlerinin bunun bedelini ödeyerek kazanacaklarını ve kendilerinin de onlar için dua edeceklerini söylüyor. Dünyalıklar içerisinde Müslümanlığını unutmuşçasına zalimlere destek olan Arap şeylerinin durumu gündeme geliyor. Birisi kış kışlığını, puşt puştluğunu yapacak ve bizlerde kardeşliğimizi yapacağız diyor. Yardım için çalışma yapan, IHH vb. kuruluşların mesaj hattına bağış yaptığını ve diğerlerinin de bağış yapması gerektiğini sadece sözlü dua ile durumdan kurtulamayacağımızı söylüyor. Köydeler ama yaşayışları ve samimi davranışları ile Müslümanlarla hem dert olmuş insanlar.

Köyde bir başkadır ramazan, kendi sakinliği ve huzuru içerisinde. Şehirde ise göstermelik ilişkiler ile de olsa belediyeler, ramazanın ramazan gibi geçmesine katkı sağlıyor. Burada belediye yok ama içten ve samimi insanlar, komşuluk var.

Şehirde de elbet bunlar mümkün. TOKİ ve Şehir Plancıları Müslüman insanlar için şehir planlamaya başladıkları zaman bu samimi ilişkileri elde ederiz. İnsanımızın içinde olmasından mutluluk duyarız. Apartmanımıza geldiğimizde komşumuzla samimi bir şekilde göz göze gelmekten, onunla dertleşmekten, birlikte mescide gitmekten, çocukların okulundan, dünyanın halinden vb. hepsinden mutlu olacak bir ortam pekâlâ mümkün. Ancak aç gözlülük, iş bilemezlik ve üç kuruş kaynak sağlıyoruz diye devletin samimi liderlerine şirin gözükme arzusu üzerine kurulmuş düzenlerinde, kendilerine sağladıkları menfaate odaklanmış bu kişilerin aklı ne zaman başlarına gelecek bilmiyoruz. Ne zaman kendi geleceklerini körelttiklerini ve bu gemide kendileri de zarar göreceğinin farkına varacaklar.
Köyde şelaleden akan suyun huzuru, küpeli geyiklerin dürbünle izlenmesi, keklik sesleri ve dağ çayı varken şehrin hengâmesini neden hatıra getirelim ki?

Herkese evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olan Ramazanda hakkıyla istifade etmeyi ve cenneti hak etmeyi diliyorum.
Saygılarımla.
Abdullah Ekinci
06.08.2013 14:18:10