Ramazan bayramı nedeniyle bu gün köye geldik. Yol yorgunluğu
teravih namazından sonra uyuya kalmışız. Sahura da kalkamamışız. Ancak
ışığımızın yanmadığını gören komşular sahura kalkmak için dışarı çıkmışlar,
Mehmet dayı, Sarı Mehmet emmi… derken sahura kaldırmak Senem Cicenin Yusuf’a
nasip oldu. Hepsi oruçlunun orucunu esenlikle tutması için yardımcı olmak için
seferber olmuşlar, buradan ahret azıklarına bir parça katık katmak için yola
koyulmuşlardı.
Er’de yemeğimiz, çökelik, pınarından gelmiş soğuk kalsın
diye muhafazalı kaplarda korunmuş su, aharda tavukların yumurtladığı sahanda
omlet yumurta, Pıngılcıhammanın özenle yapmış olduğu kef, ziyarete gelen bir
komşunun getirmiş olduğu şeftali, Yeşil Fatihin evinin önünde yetiştirmiş
olduğu salatalık ve pazardan alınan domates ile üzüm.
Kuşçunun horozları imsak ezanı okunmadan her zaman olduğu
gibi bir dakika önce kanat çırparak ötmeye başladılar anladık ki gerçek imsak
bizim buralarda ezandan bir dakika önce!... Yeme içmeyi kesip oruca niyet
ettik. Sabahın o huzur veren kendine has serinliği ve saba rüzgârı köyde bir
başka esiyor.
Sahurdan sonra herkes abdestini tazeleyip sabah namazın
hazırlık yapıyoruz. Sabah namazının sünnetini evde eda ettikten sonra, koyuluyoruz
cami yoluna. Alliş Şakir dayı kısacık boyu ile yolları arşınlarken, yanında
oğlu Mustafa rahat ve uzun adımlarla arkasından ilerliyor.
Alamanyadan kesin dönmüş Ali amca cami yolunda nefeslerini
kontrol edebilmek için iki yüz metre yürüyüp biraz bekleyerek camiye gidiyor.
Kendi yaptırmış olduğu minareyi Allah’ım benimde senin rızan için bir eserim ve
senin sedanın okunduğunu gösterdiğin için sana ne kadar hamdetsem azdır,
diyerek izliyor sanki.
Camide Terzi Kemal, Gımılcık Bekir, Garasan Necati, Ümmüğün
Mustafa, …. Mehmet ve burada adını
sayamadığım kişilerle bir saf tamamlanabilmekte idi. Kendine has samimi ve
sevecen üslubu, aceleci okuyuşu, camiyi dolduran sesi ile imam hatimden kaldığı
yeri okumakta idi.
Marangoz Mehmet kulağıma eğilerek namazdan sonra seher
vaktini değerlendiriyoruz dedi. Dediği gibi namazdan sonra Camiden bir kısım
cemaat ayrılmadı. Davet edildiğimden bende bulundum. Kendisi ilkokul mezunu
olmasına rağmen, önce istiğfar çektirdi, daha sonra lafzai celal okuyacağımızı
söyledi ve başladı anlatmaya; Allah’tan başka ilah olmadığına, ondan
başkasından yardım istenmeyeceğine, rızkın ancak kendi uhdesinden verildiğine,
vesileleri ilah edinmek anlamına gelen davranışlardan kaçınmak gerektiğini
anlattı. Allah (c.c.) lafzını bir söyleyişleri vardı sanki yürekleri
sökülecekti. “seher vakti bülbüller ne de güzel öterler, açınca tüm çiçekler
hep birlikte zikrederler… “ O samimi iklimde salât-ü selam getirerek ziyafeti
bitirdiler.
Cami çıkışı ortalık henüz aydınlanmış, kavaklar üzerindeki
serçeler ötüşünü azaltsa da ötmeye devam etmekteler, ortamda ılık bir hava ve
bu havayı taçlandıran saba rüzgarı ayrı bir huzur vermektedir.
Kendimize ait gün içi programımızı icra ederken eşim, Tosnuk
Durmuş dayı şelalede iftarı birlikte açalım, Kayın birader Kuzuoluğa davet
ediyor, Avkat evinde iftar etmemizi istiyor diyor. Bende bu gün tüm kardeşlerle
birlikte evde iftar etmenin daha doğru olacağını söylüyorum. Sonuçta bu fikir
icra ediliyor ve tüm kardeşlerle birlikte evde iftar etmek, yeğenlerin
cıvıltısı arasında onlarla hem hal olmak ayrı bir keyif.
Kardeşlerimin çocuklarının hızlı büyüme trendlerine şahit
olmak, onların samimi bir şekilde sübhaneke okuyuşlarını, Elham okuyuşlarını
ödüllendirmekten daha büyük mutluluk ne olabilir ki. Yaramazlıklarını bastırmak
için onlarla sayı sayma oyunları oynayıp dayı amca deyişlerini duymak ne güzel.
Avkat Gesteliç’in üstündeki pınarın suyunun daha lezzetli
olduğunu, şelaleye gitmeden tam solda bir pınar olduğunu söylüyor ve iftar
öncesi oraya giderek soğuk pınardan suyumuzu dolduruyoruz. Hakikaten çok
lezzetli bir suyu olduğunu iftardan sonra anlıyoruz.
Köyde bu yıl cevizler hış gibi, meyveleri bol, bol vermiş
yaradan. Üzüm asmalarında üzümler epeyce görünüyor. Bayrama kiraz kaldı mı?
diye soruyorum. Yok, ağabey diyor. Kalanlar varsa da kuşlar yemiştir veya
kurumuştur. Zeldarilerden bu arada yetişen cinsi kalmadı diyor. Bu yıl elmalar
yeğin, her tarafta bodur elma dikmiş çiftçiler.
İftar sonrası teravih namazına gidiyoruz. Namazda camide iki
buçuk saf var. Safın yarısını bizim aile dolduruyor. Cami çıkışı köyümüzün o
kadim dost insanları ile tokalaşıyoruz. Hoş geldin hoş bulduk!...
Eve kadar birkaç komşu ile yol alıyoruz. Mısır’ı, Suriye’yi,
… Müslümanların dertli bölgelerini soruyorlar. Kardeşlerinin acı çektiğini
görmek onlara hüzün veriyor.
Batının (İngilizlerin, Amerikalıların, Alman – Fransızların)
Mısırda kendi yönetimine insanların kendilerinin hâkim olmasına bir yıl bile
tahammül edemediğini söylüyorum. Hâlbuki kendi ülkelerinde insanlar
yöneticilerini kendileri seçmekte olduğunu söylüyor bir diğeri. Öbürü kendileri
insan değil mi acaba başka insanların gözyaşından kendilerine fayda umuyorlar
diyor. Köyümün yaşlanmış ama ümidini kaybetmemiş asil insanları kardeşlerinin
bunun bedelini ödeyerek kazanacaklarını ve kendilerinin de onlar için dua
edeceklerini söylüyor. Dünyalıklar içerisinde Müslümanlığını unutmuşçasına
zalimlere destek olan Arap şeylerinin durumu gündeme geliyor. Birisi kış
kışlığını, puşt puştluğunu yapacak ve bizlerde kardeşliğimizi yapacağız diyor.
Yardım için çalışma yapan, IHH vb. kuruluşların mesaj hattına bağış yaptığını
ve diğerlerinin de bağış yapması gerektiğini sadece sözlü dua ile durumdan kurtulamayacağımızı
söylüyor. Köydeler ama yaşayışları ve samimi davranışları ile Müslümanlarla hem
dert olmuş insanlar.
Köyde bir başkadır ramazan, kendi sakinliği ve huzuru
içerisinde. Şehirde ise göstermelik ilişkiler ile de olsa belediyeler, ramazanın
ramazan gibi geçmesine katkı sağlıyor. Burada belediye yok ama içten ve samimi
insanlar, komşuluk var.
Şehirde de elbet bunlar mümkün. TOKİ ve Şehir Plancıları
Müslüman insanlar için şehir planlamaya başladıkları zaman bu samimi ilişkileri
elde ederiz. İnsanımızın içinde olmasından mutluluk duyarız. Apartmanımıza
geldiğimizde komşumuzla samimi bir şekilde göz göze gelmekten, onunla
dertleşmekten, birlikte mescide gitmekten, çocukların okulundan, dünyanın
halinden vb. hepsinden mutlu olacak bir ortam pekâlâ mümkün. Ancak aç gözlülük,
iş bilemezlik ve üç kuruş kaynak sağlıyoruz diye devletin samimi liderlerine
şirin gözükme arzusu üzerine kurulmuş düzenlerinde, kendilerine sağladıkları
menfaate odaklanmış bu kişilerin aklı ne zaman başlarına gelecek bilmiyoruz. Ne
zaman kendi geleceklerini körelttiklerini ve bu gemide kendileri de zarar
göreceğinin farkına varacaklar.
Köyde şelaleden akan suyun huzuru, küpeli geyiklerin
dürbünle izlenmesi, keklik sesleri ve dağ çayı varken şehrin hengâmesini neden
hatıra getirelim ki?
Herkese evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem
azabından kurtuluş olan Ramazanda hakkıyla istifade etmeyi ve cenneti hak
etmeyi diliyorum.
Saygılarımla.
Abdullah Ekinci
06.08.2013 14:18:10