6 Ağustos 2013 Salı

Bu Gün Orucu Köyde Tuttum, Ere (Sahura) Senem Cicenin Yusuf Kaldırdı!...



Ramazan bayramı nedeniyle bu gün köye geldik. Yol yorgunluğu teravih namazından sonra uyuya kalmışız. Sahura da kalkamamışız. Ancak ışığımızın yanmadığını gören komşular sahura kalkmak için dışarı çıkmışlar, Mehmet dayı, Sarı Mehmet emmi… derken sahura kaldırmak Senem Cicenin Yusuf’a nasip oldu. Hepsi oruçlunun orucunu esenlikle tutması için yardımcı olmak için seferber olmuşlar, buradan ahret azıklarına bir parça katık katmak için yola koyulmuşlardı.

Er’de yemeğimiz, çökelik, pınarından gelmiş soğuk kalsın diye muhafazalı kaplarda korunmuş su, aharda tavukların yumurtladığı sahanda omlet yumurta, Pıngılcıhammanın özenle yapmış olduğu kef, ziyarete gelen bir komşunun getirmiş olduğu şeftali, Yeşil Fatihin evinin önünde yetiştirmiş olduğu salatalık ve pazardan alınan domates ile üzüm.
Kuşçunun horozları imsak ezanı okunmadan her zaman olduğu gibi bir dakika önce kanat çırparak ötmeye başladılar anladık ki gerçek imsak bizim buralarda ezandan bir dakika önce!... Yeme içmeyi kesip oruca niyet ettik. Sabahın o huzur veren kendine has serinliği ve saba rüzgârı köyde bir başka esiyor.
Sahurdan sonra herkes abdestini tazeleyip sabah namazın hazırlık yapıyoruz. Sabah namazının sünnetini evde eda ettikten sonra, koyuluyoruz cami yoluna. Alliş Şakir dayı kısacık boyu ile yolları arşınlarken, yanında oğlu Mustafa rahat ve uzun adımlarla arkasından ilerliyor.

Alamanyadan kesin dönmüş Ali amca cami yolunda nefeslerini kontrol edebilmek için iki yüz metre yürüyüp biraz bekleyerek camiye gidiyor. Kendi yaptırmış olduğu minareyi Allah’ım benimde senin rızan için bir eserim ve senin sedanın okunduğunu gösterdiğin için sana ne kadar hamdetsem azdır, diyerek izliyor sanki.
Camide Terzi Kemal, Gımılcık Bekir, Garasan Necati, Ümmüğün Mustafa,  …. Mehmet ve burada adını sayamadığım kişilerle bir saf tamamlanabilmekte idi. Kendine has samimi ve sevecen üslubu, aceleci okuyuşu, camiyi dolduran sesi ile imam hatimden kaldığı yeri okumakta idi.

Marangoz Mehmet kulağıma eğilerek namazdan sonra seher vaktini değerlendiriyoruz dedi. Dediği gibi namazdan sonra Camiden bir kısım cemaat ayrılmadı. Davet edildiğimden bende bulundum. Kendisi ilkokul mezunu olmasına rağmen, önce istiğfar çektirdi, daha sonra lafzai celal okuyacağımızı söyledi ve başladı anlatmaya; Allah’tan başka ilah olmadığına, ondan başkasından yardım istenmeyeceğine, rızkın ancak kendi uhdesinden verildiğine, vesileleri ilah edinmek anlamına gelen davranışlardan kaçınmak gerektiğini anlattı. Allah (c.c.) lafzını bir söyleyişleri vardı sanki yürekleri sökülecekti. “seher vakti bülbüller ne de güzel öterler, açınca tüm çiçekler hep birlikte zikrederler… “ O samimi iklimde salât-ü selam getirerek ziyafeti bitirdiler.
Cami çıkışı ortalık henüz aydınlanmış, kavaklar üzerindeki serçeler ötüşünü azaltsa da ötmeye devam etmekteler, ortamda ılık bir hava ve bu havayı taçlandıran saba rüzgarı ayrı bir huzur vermektedir.

Kendimize ait gün içi programımızı icra ederken eşim, Tosnuk Durmuş dayı şelalede iftarı birlikte açalım, Kayın birader Kuzuoluğa davet ediyor, Avkat evinde iftar etmemizi istiyor diyor. Bende bu gün tüm kardeşlerle birlikte evde iftar etmenin daha doğru olacağını söylüyorum. Sonuçta bu fikir icra ediliyor ve tüm kardeşlerle birlikte evde iftar etmek, yeğenlerin cıvıltısı arasında onlarla hem hal olmak ayrı bir keyif.

Kardeşlerimin çocuklarının hızlı büyüme trendlerine şahit olmak, onların samimi bir şekilde sübhaneke okuyuşlarını, Elham okuyuşlarını ödüllendirmekten daha büyük mutluluk ne olabilir ki. Yaramazlıklarını bastırmak için onlarla sayı sayma oyunları oynayıp dayı amca deyişlerini duymak ne güzel.

Avkat Gesteliç’in üstündeki pınarın suyunun daha lezzetli olduğunu, şelaleye gitmeden tam solda bir pınar olduğunu söylüyor ve iftar öncesi oraya giderek soğuk pınardan suyumuzu dolduruyoruz. Hakikaten çok lezzetli bir suyu olduğunu iftardan sonra anlıyoruz.

Köyde bu yıl cevizler hış gibi, meyveleri bol, bol vermiş yaradan. Üzüm asmalarında üzümler epeyce görünüyor. Bayrama kiraz kaldı mı? diye soruyorum. Yok, ağabey diyor. Kalanlar varsa da kuşlar yemiştir veya kurumuştur. Zeldarilerden bu arada yetişen cinsi kalmadı diyor. Bu yıl elmalar yeğin, her tarafta bodur elma dikmiş çiftçiler.

İftar sonrası teravih namazına gidiyoruz. Namazda camide iki buçuk saf var. Safın yarısını bizim aile dolduruyor. Cami çıkışı köyümüzün o kadim dost insanları ile tokalaşıyoruz. Hoş geldin hoş bulduk!...
Eve kadar birkaç komşu ile yol alıyoruz. Mısır’ı, Suriye’yi, … Müslümanların dertli bölgelerini soruyorlar. Kardeşlerinin acı çektiğini görmek onlara hüzün veriyor.

Batının (İngilizlerin, Amerikalıların, Alman – Fransızların) Mısırda kendi yönetimine insanların kendilerinin hâkim olmasına bir yıl bile tahammül edemediğini söylüyorum. Hâlbuki kendi ülkelerinde insanlar yöneticilerini kendileri seçmekte olduğunu söylüyor bir diğeri. Öbürü kendileri insan değil mi acaba başka insanların gözyaşından kendilerine fayda umuyorlar diyor. Köyümün yaşlanmış ama ümidini kaybetmemiş asil insanları kardeşlerinin bunun bedelini ödeyerek kazanacaklarını ve kendilerinin de onlar için dua edeceklerini söylüyor. Dünyalıklar içerisinde Müslümanlığını unutmuşçasına zalimlere destek olan Arap şeylerinin durumu gündeme geliyor. Birisi kış kışlığını, puşt puştluğunu yapacak ve bizlerde kardeşliğimizi yapacağız diyor. Yardım için çalışma yapan, IHH vb. kuruluşların mesaj hattına bağış yaptığını ve diğerlerinin de bağış yapması gerektiğini sadece sözlü dua ile durumdan kurtulamayacağımızı söylüyor. Köydeler ama yaşayışları ve samimi davranışları ile Müslümanlarla hem dert olmuş insanlar.

Köyde bir başkadır ramazan, kendi sakinliği ve huzuru içerisinde. Şehirde ise göstermelik ilişkiler ile de olsa belediyeler, ramazanın ramazan gibi geçmesine katkı sağlıyor. Burada belediye yok ama içten ve samimi insanlar, komşuluk var.

Şehirde de elbet bunlar mümkün. TOKİ ve Şehir Plancıları Müslüman insanlar için şehir planlamaya başladıkları zaman bu samimi ilişkileri elde ederiz. İnsanımızın içinde olmasından mutluluk duyarız. Apartmanımıza geldiğimizde komşumuzla samimi bir şekilde göz göze gelmekten, onunla dertleşmekten, birlikte mescide gitmekten, çocukların okulundan, dünyanın halinden vb. hepsinden mutlu olacak bir ortam pekâlâ mümkün. Ancak aç gözlülük, iş bilemezlik ve üç kuruş kaynak sağlıyoruz diye devletin samimi liderlerine şirin gözükme arzusu üzerine kurulmuş düzenlerinde, kendilerine sağladıkları menfaate odaklanmış bu kişilerin aklı ne zaman başlarına gelecek bilmiyoruz. Ne zaman kendi geleceklerini körelttiklerini ve bu gemide kendileri de zarar göreceğinin farkına varacaklar.
Köyde şelaleden akan suyun huzuru, küpeli geyiklerin dürbünle izlenmesi, keklik sesleri ve dağ çayı varken şehrin hengâmesini neden hatıra getirelim ki?

Herkese evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olan Ramazanda hakkıyla istifade etmeyi ve cenneti hak etmeyi diliyorum.
Saygılarımla.
Abdullah Ekinci
06.08.2013 14:18:10


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder