Ramazan bayramını köyde geçirmek için Ramazanın son birkaç
gününü sıla-i rahim yapmak amacıyla memlekette geçirmek için köyümüze geldik.
Oruç tutarken şehirde unutmak üzere olduğumuz komşuluğun
güzelliklerini ve samimi Müslüman insanların komşuluk ilişkilerinin erdemine
şahit olduk. Ramazandan manevi olarak istifade etmek isteyenlerin teravihlere
katılışına, sabah namazından sonra zikir ve fikirle seher vaktini
değerlendirişine şahit olduk. İftar davetleri konusunda yarışa, sahura kalkma
konusunda birbirlerine yardım etmeye, diğer Müslüman beldelerdeki kardeşlerinin
dertleri ile hemdert oluşlarına sadece dua ile yetinmeyip yardım ulaştırabilecekleri
kuruluşlar vasıtası ile yardım etme gayretlerine şahit olduk. Burada Suriye’yi,
Mısır’ı, Arakan’ı, Somali’yi, Libya’yı, Tunus’u vb. tüm İslam beldelerindeki
sorunlarla ilgili, hayrın yanında şerrin karşısında bazen dua, bazen beddua ve
bazen de mazluma yardım etme gayreti içinde samimi insanlara şahit olduk.
Aslında toplumun erdemine ve her şeyi doğru yorumlayabildiğine şahit olduk.
Bizim köye vaktiyle Ali öğretmen diye ateist bir arkadaş
atanmış. Köye ilk geldiğinde okul yönetimi birinci sınıfların sınıf
öğretmenliğini vermiş. Kendisi de işleyeceği taze öğrenciler olması hasebiyle
çok sevinmiş ve kendi fikrini en iyi yerleştireceği bir ortam yakaladığı var
sayımıyla ilk derste çocuklara bakkaldan şeker alarak gelmiş. Çocuklara şekeri
dağıtmış ve demiş ki ben size şeker dağıttım, söyleyin her yerde olan ve her
şeyi yaratan Allah’ınızda dağıtsın demiş. Bunun üzerine Hafız Kadirin İsmail o
sınıfta öğrenci olduğundan, kalkarak şekerin pancardan nasıl yaratıldığını ve
şekerin onun vesilesi ile Allah (c.c.) tarafından kendilerine nasıl
ulaştırıldığını izah etmiş. İkna edici bu açıklama karşısında Ali öğretmen
ertesi gün tayinini başka bir yere isteyerek köyü terk etmiş. Köyün çocukları
böyle ise burada bana ekmek yok demiş.
Arife günü köye bizim gibi dışarıdan gelen onlarca işadamı,
memur, amir vb. arkadaşla karşılaştık. Kimi Iğdır’da, kimi İstanbul’da, kimi Edirne’de,
kimi Mersin’de hepsi yurdun dört bir yanında hizmet etmekteler. Hatırı sayılır
miktarda üniversite mezunu kişi olmuş köyde. Önceleri bir elin parmakları kadar
olan üniversiteli sayısı şimdilerde yüzlerle ifade ediliyor, hatta binin
üzerinde olduğunu söyleyenler bile var.
Bayramlarda öncelikle aramızdan ayrılarak amel defteri
kapananlar hatırlanır ve arife gününden ziyaret edilir ki, onlarda kabirlerinde
bayram etsinler. Sadaka-i cariye olarak bıraktıkları bir şey yoksa bile biz
sevenleri ve hayatta olanları onların ruhunun şaad olması için Kur’an okuyup
dualar ediyoruz. Burada gene yurdun dört bir tarafından gelenlerle karşılaşmak
mümkün. Gerçi eskisi gibi toplu Kur’an okuma alışkanlıkları kalmamış ama, her
bir mezar taşının başında üçer dörder kişi okuyor, çevresini düzeltiyor vs.
Bayramın ilk günü geçen bayramdan bu bayrama kadar ahrete
irtihal etmiş dokuz kişinin evleri dolup taşıyor. Tüm komşular yanlarına
aldıkları aşır okuyacak bir kişi ile öncelikle bu evleri ziyaret edip Kur’an
okuyorlar. Daha evvel bu evlerde akrabaları ilk bayram kahvaltısını yaparak evi
şenlendirmişler. Pek tabi bu ziyaretler sırasında köyde kimlerin gelmiş olduğunu
görme fırsatı buluyor ve onlarla bayramlaşıyoruz. Kimisi ile izin süresi
konusunda konuşuyor, bu süre içerisinde bir araya gelmek için sözleşiyoruz.
Bayramlar tüm akrabaları bir araya getiriyor. İnsanların ne
hızla çoğaldığına ve ne hızla büyüdüklerine şahit oluyorsunuz. Ben köyden
ayrılmadan düğününe katıldığım veya bayraktarlığını yapmış olduğum
arkadaşlarımın, artık torun sahibi olmaya başladıkların şahit oluyorum.
Hasılı vel kelam
bayram bayram tadında icra ediliyor köyde. Bundan sonra çok mecbur kalmadıkça
bayramları asla şehirde geçirmeyeceğim. Kurban bayramlarında Müslüman
coğrafyada görevli olmazsam tekrar bayram için köye geleceğim. Çünkü bayramlar
şehirde çok monoton ve insanın sosyal bir varlık olduğu hissinden çok uzak
geçiyor. Çünkü şehirler sosyal bir insan için inşa edilmekten uzak.
Saygılarımla,
Abdullah Ekinci
09.08.2013 09:39:39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder