Suriye, Irak, Ürdün, Mısır, Filistin, Arabistan vs. derken
Türkiye ve İran’ın bölgesel güç olmasını istemeyen hakim güçler, mevcut durumda
dezavantajlı konumda olan İran lehine politikaları desteklemekte ve güç dengesi
oluşması için her türlü politik ve stratejik manevrayı yapmaktalar. Bu durumun
lehine olduğunu gören İran hakim güçlerin menfaat barajına su taşımaya devam
etmektedir.
Suriye’de batı ile danışıklı olarak İran direkt olarak
müdahil olmakta, Hizbullah’ı etkin olarak kullanarak Türkiye siyaseti zaafa
uğratılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ülke içindeki batılıların yerli
işbirlikçilerinin iktidarın politikalarını zaafa uğratmak için kullanılmakta ve
iktidar yalnızlaştırılarak Suriye politikasında zaafa uğratılmaya
çalışılmaktadır. Açık toplum (Soros’un vakfı) üyesi olan muhalefet liderleri
buradan aldıkları bilgilendirmeler ve yönlendirmelerle maalesef ülkemizin değil
yabancıların bölge politikaları ile uyumlu mesajlar vermekteler.
Hizbullah Suriye meselesi gündeme gelene kadar İsrail
karşısındaki direnişi ile hepimizin sempati ile baktığı örgütlerden biri idi.
Ancak Suriye meselesi ortaya çıktığında gördük ki gerçekten daha sonraki
aşamalarda İsrail’in politikalarına sutaşısın diye özel olarak güçlendirilmiş
bir örgüt. Suriye meselesinin bu kadar uzaması ve katliamların bu denli yüksek
sayıda gerçekleşmesinde Hizbullah örgütünün payı Esed’in ordularından daha
yüksek olduğu açık. Buradaki tamamen İslam düşmanlığı üzerine bina edilmiş
olduğu açık olan ne kadar Sünni öldürürsen o kadar iyi şiisin inanışı. Sadece
din kardeşini öldürmenin sevap olması ele alındığında Şianın İslam düşmanları
tarafından uydurulmuş bir proje olduğunu her aklıselim anlar. Bölge halkı
profili Sünni olması hasebiyle bölgede bu güne kadar şii bir örgüt olan
Hizbullah güya İran destekli olarak güçlendirilmiştir. Bu gün de
kullanılmaktadır.
Arap baharı ile bölgedeki dengelerin Sünniler yani Türkiye
lehine geliştiğini gören İngilizlerin son yüzyıldır uyguladıkları politika
kodlarına sahip anlayış yeniden devreye girerek durumu tersine döndürme
gayretindeler. Bunun için Suriye’de İran desteği kullanırken, Mısır’da
Kıptileri ve Tunus’ta ise yetiştirdiklerini düşündükleri Laikleri ve Orduyu
kullanmaya çalışmaktadırlar.
Suudi Krallığının tek adam siyasetine dayanmasının verdiği
politika zaafiyetini ise buradaki tarafgirliğinde görmekteyiz. Kendilerini
İhvan bölgede hakim olmaya başlarsa biz de iktidarımızı kaybederiz anlayışına
kaptırmış olan bu köhne yapılar ellerindeki tüm maddi kaynakları zalimlere
destek olarak kullanmaktadırlar. Bu destekleri Müslümanlar üzerinde derin yara
oluştururken inanıyoruz ki kendi iktidarlarının süresini kısaltacaktır. Pek
yakında Suud’ta da, BEA’da da samimi insanlar iktidarın zalimlerin yanında
durma siyasetini cezalandıracaklardır.
‘Onların işleri; Kendi aralarında istişareyledir. Ayeti
kerimesine tabii olmayan her yönetim anlayışı kendi içinde zalimlikleri
barındırmaktadır. Bu zalimliklerden kurtulmanın yolu olarak bu gün adına
Demokrasi denen bir yönetim anlayışı dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.
Dünyadaki tüm Müslüman toplumların da kendi aralarında istişare mekanizmalarını
güçlendirecek bir sisteme kavuşması için hep birlikte çalışmalı ve dua
etmeliyiz. O zaman göreceğiz ki her ülkede kendi kendilerini yönetebilen ve
daha hızlı kalkınan topluluklara sahip olacak dünya. Dünyada siyasi yapılanma
daha dengeli ve insanların daha adil bir dünyada yaşamalarına hizmet edecektir.
Bu inanışı tüm dünyadaki farklı kültürlerdeki insanlara yaygınlaştırırken,
devletlerin de buna ikna olması ve siyasetlerine böylece yönlendirmeleri için
gereken lobi faaliyetini yürütmeliyiz.
Orta doğu siyasetinde hakim güçlerin yeni denge politikasına
karşı Dışişlerinin politikalarının doğru olduğuna inanıyoruz. Ancak strateji
konusunda bazı eksiklikleri tamamlamadan yeni dönemi idare etmek çok ta kolay
olmayacak. Aktif denge politikasına karşı ülkemizde bazı ek önlemler almak
durumunda olduğumuz aşikâr. Mevcut stratejilerle daha fazla bölgesel
politikalarımızı göreceli üstünlükleri destekleyecek şekilde yürütmemiz mümkün
gözükmüyor. Mevcut stratejilere ek olarak, aynı inanışa sahip olduğumuz bölge
insanları ile ülkemiz insanlarının etkileşimini arttırmalıyız. Bu amaçla;
a.
Etkileşimi arttırma konusundaki faaliyetleri
geliştirmek amacıyla ülkemizdeki tüm gönüllü teşekküllerin aktif olarak
katılımının sağlandığı bölge insanları ile sağlıklı iletişim kurmanın önündeki
engeller nelerdir, bu engelleri nasıl aşarız ve nasıl sağlıklı bir kardeşlik
tesis ederiz üzerine bina edilmiş bir eğitim ve bilgilendirme programı
uygulanmalıdır.
b.
Ülkemize gelen bölge insanları ile İslam
kardeşliği ve misafirlik konusunun önemi işlenerek özel dostluklar gelişmesi
konusunda özel gayret gösterilmelidir.
c.
Şehirlerimizin yeni bölge siyasetine göre
planları yeniden gözden geçirilmeli ve Kentsel dönüşümün yoğun olarak yaşandığı
bu dönemde bölgesel etkileşim stratejilerini destekleyecek özel dostluklara
zemin hazırlayan şehirler inşa edilmelidir. Fransızların geniş meydanlara
açılan şehirleri onların sömürge politikalarını desteklemek üzere tüm sömürge
siyaseti güttükleri şehirlerde uygulanmıştır. Fransız siyasetinin bu politikası
sömürmeye devam ettikleri, sözde bağımsız tüm Müslüman ülkelerde
uygulanmaktadır. Osmanlılar ise şehirden önce mescit, Camii ve Külliye inşa
ederek şehirleri bunun etrafında örgütlemişlerdir. Bu yapılanma ki bu gün
Afrika’nın veya dünyanın neresine giderseniz gidiniz Osmanlı padişahlarına ve
toplumuna bir özlem olarak bizlere muhabbet olarak yansımaktadır. Ağaoğluna
Onbin dairelik projeler yaptırıp içerisine bir mescit veya cami planlamayan
zihniyetle biz bu politikaları nasıl destekleyeceğiz. Acı olanı ise bu
projelerin bir tarafında Emlak konut ibaresinin yer almasıdır.
d.
Bir mahalleden bir eve gelen misafirler o
mahallenin ortak misafiri olarak görülürdü eskiden. Yenidünyada buna yakın
ortak gönüllü teşekküller inşa edilebilir. Vakıf medeniyeti böyle bir siyaseti
desteklemek için yeniden inşa edilebilir.
e.
Kültürel farklılıkları son yüzyıl içerisinde
inşa edilmiş olan bu toplumların kültürel farklılıklını ortadan kaldırmak
amacıyla, deniz otobüsü seferlerini arttırmalı gerekirse bir vakıf kurularak
bunlara bağlanacak akarla bu gidiş gelişler ücretsiz hale getirilmelidir. Bölge
insanlarının %2,5’i ülkeler arası seyahat etmeli ve yerel iletişim kurmalıdır.
Her yıl evlenenlerin %2,5’uğu bölge ülkelerinden olmalıdır.
f.
TGTV öncülüğünde kurulan İDSB bağlantıları
dikkate alınarak, Türk okullarının yanı sıra ortak okullar projesi
başlatılmalıdır. Bölgedeki ortak okullarda Türkçe yabancı dil olarak okutulmalı
ve bu okullarda ülkemiz insanları görevlendirilmelidir. Haliyle Türkçesini
pekiştirmek isteyen öğrencilerin Anadolu’ya gelmeleri sağlanacaktır.
g.
Mevlana değişim programı için ayrılan kaynak
arttırılmalı, gönüllü teşekküller tecrübesine sahip kişiler bu projenin başına
getirilerek İslam İşbirliği Teşkilatına (İİT) üye tüm ülkelerin üniversiteleri
ile ortak programlar uygulanmalıdır. Bu projeler kapsamında farklı ülkelere
giden bu gençlerin İDSB tarafından özel ilişkiler geliştirecek ortamlarda
kalmaları konusunda yönlendirilmesine özen gösterilmelidir. Bu öğrencilerin
gönüllü teşekküllerin organize ettiği yurt ve evlerde kalmaları bu tarz sürekli
ilişkileri güçlendirecektir.
h.
Ülkemiz içinde devlet kurumlarının halkıyla
ortak politikalar geliştirmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Halkıyla aynı
yöne bakan devlet anlayışı yaygınlaştırılmalı ve halkında buna inandırılması
temin edilmelidir. Önceki dönemlerde devletin halktan koparıldığı, halkın
devletten koparıldığı süreçlere son verilmeli, eski refleksle hareket eden
bürokratlar acilen değiştirilmelidir. Ülkemiz insanının her bir bireyi ülkemiz
politikalarının birer temsilcisi olana kadar tüm tarafların etkileşimi sağlanmalı
ve bu etkileşim en üst düzeyde sürdürülmelidir.
Saygılarımla.
Abdullah Ekinci
11.08.2013 10:18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder